19. ve 20. yüzyıl boyunca psikolojik tedaviye yaklaşımların çoğu zihinsel rahatsızlıkların çoğunun, tedavi edilmesi gereken patolojik hastalıklar olduğu fikrine dayanıyordu. Amerikalı psikolog Carl Rogers, zihinsel sağlığa giden çok daha ezoterik bir yol benimsemiş ve psikoterapi yaklaşımını insan merkezli terapiye dönüştürerek değiştirmiştir. Rogers’a göre insanlık kalın çizgilerle bölünmüş kategorilere sığmak için fazla çeşitlidir.
Rogers için sağlıklı bir benlik kavramı sabit bir kimlik değil, olasılıklara açık, değişen bir varlıktır. Sağlıklı bir insan yaşamını tanımlarken, önceden tanımlanmamış, “serbestçe akan” ve “sınırsız olasılıkları olan” kavramlarını kullanır.

“Varoluş”un sonu olan bir yolculuktan ziyade, ölene kadar devam eden ve hep sürüp giden bir gelişme ve keşif süreci olduğunu ileri sürer.
1900’lü yılların başlarında, bundan 120 yıl önce “İyi bir hayat” yaşamak için, esnek kalmalı, yaşamın getirdiklerine açık olmalı ve onu tam anlamıyla anbean yaşamalıyız, demiş Carl Rogers, ve şöyle devam etmiş;
“Dünya hakkında sabit bir görüşe sahip olmak mutsuzluğa neden olur ve sonucunda da sürekli yaşamımızın beklediğimiz gibi olmadığından yakınırız. Ancak önyargılı fikirlerimizden arınırsak, dünyayı gerçekte olduğu gibi görmeye başlarız. Savunma mekanizmalarımızı devreye sokmazsak her şeyi tam anlamıyla yaşayabiliriz. Deneyimlerimizi dünya görüşümüze uydurmak yerine yaşamın yapısını keşfederiz. Ancak bu açıklık korkaklara göre değildir. Bireysel bir cesaret gerektirir. Hiç bir duygudan korkmadan, ihtiyacımız olan tek şey idrak ve deneyimlerin akışına izin vermek. Bu da önce kendimizi de diğerlerini de koşulsuz olarak kabullenmekten başlar.”
Demekki iyi bir hayat yaşamak, önce kendimize güvenmeyi öğrenmekle başlar. Bence bahsettiği, tam da Gerçekten kimsen o ol yazımdaki şu karanlık tünele girebilme ve o yolda yürüyebilme cesaretini bize verecek olan kendimize güvenmedir.
İnsan, açıklığa doğru gittikçe, kendine ve içgüdülerine güvenme becerisi kazanmaya başlar. Karar verme yeteneği artar, otantik benliğinin hangi yöne gitmek istediğini görebilir. Böylece toplumun veya ailesinin şartlandırmalarından arınır ve gerçekten ne istediğinin farkına varabilir.
Burada insanın kendine güvenmesi, hiç hata yapmayacağı anlamına gelmiyor, bunun altını kalın bir çizgi ile çizmekte fayda var diye düşünüyorum.
Hepimiz insanız ve hepimiz hata yapabiliriz, burada önemli olan tüm eylemlerimizin sonuçlarına tamamen açık olabilmektir. Sonuçlar tatmin edici olmadığında onları hatadan öğrenilenlerle düzeltebilecek durumda olabilmektir esas olan. Bu yaklaşım sayesinde farklı bir bakış açışı geliştirilerek, “hasta odaklı” yaklaşımlardan “kişi odaklı” (humanist) yaklaşımlara geçilmiştir. Bu da yönlendirmesiz terapi yaklaşımını getirmiş, psikoloji alanında bir değişim ve dönüşüm sağlamıştır.
Bölümün hediye sorularına geldik:
Sizce “iyi bir hayat” ne demek?
Peki sizce, siz bir önceki sorunun cevabı olarak tarif ettiğiniz gibi iyi bir hayat yaşıyor musunuz?
Cevap evetse, sizi tebrik ediyorum. Her ne yapıyor, nasıl düşünüyor ve yaşıyorsanız aynen devam edin.
Hayırsa veya bazı şüpheleriniz varsa, sizi 3. Sorunun cevabını düşünmeye davet ediyorum;
3. Bugünden itibaren neyi farklı yapmaya başlarsanız “iyi bir hayat” yaşamak için ilk adımları atmış olursunuz?